![]() |
||
Mart Dokuzu Bir zamanlar, Larnaka kazasına bağlı Alaminyo köyünün beyi yılda bir kez olmak üzere her Mart ayının dokuzunda şölen tertip eder, halkını tıka basa doyururmuş. Çünkü geldikleri ülkede adetleri böyleymiş. Gel zaman git zaman Bey ölmüş ama şölen günü unutulmamış. Alaminyo (Boğaziçi) ve civardaki Türk köylerinde her Martın dokuzunda "iki elleri kanda olsa'' her işi bırakır, ailece kıra çıkar, yeyip içerler. Halen kuzeye geçip Boğaziçine yerleşenler ayni alışkanlığı devam ettiriyorlar. Bu güne de "Mart dokuzu" diyorlar. 1973 yılı ortalarında Barış gücü ne bağlı Kanadalı askerler Güzelyurt (Omorfo) nun Güney batısında bir höyük keşfettiler. Yapılan Kazı sonucunda küp biçiminde bir "toplu mezar" bulundu. Höyuk şeklindeki mezarın yanlarında sıralı küçük gözler kazıImış ve içlerine cesetler konmuştur. Kazı esnasında bulunan iskeletlerin çocuk iskeleti olduğu görülmüştür. Bu toplu mezar için söyle bir efsane anlatılır. Arap ülkelerinden gelmiş çok iri yarı dev gibi bir arap varmış. Bu arab kişinin evi, bulunan mezarmış. Bu adam bu bölgeye yerleştikten sonra çevrede devamlı çocuklar kaybolmaktaymış. Durum fark edildiği zaman halk galeyana gelmiş. Onu öldürmek istemişler. Ama devi bir türlü bulamamışlar. Kıbrıs'ın pek çok bölgesinde yılanlarla ilgili hikâyeler anlatılır. Rivayete göre köylünün biri o bölgede hayvan otlatırken bir ıslık duymuş. Etrafa bakınırken yaklaşık bir metre boyunda kuyruğu kalın biten bir yılan görmüş. Ama bu yılan çok korkunç bir görünüşe sahipmiş. Çok yaşlı olduğu için bir inç kadar boynuzları ve boğumları arasında da tüyleri varmış. Onu gören adam korkudan hasta olmuş ve bir yıl içinde ölmüş. Kötülük yapanlara, başkasının canını yakanlara “Korfo yılanı yesin seni” diye beddua edilir. Karpaz Bölgesinin önemli yerleşim birimlerinden biri de Mehmetçik (Galatya) köyüdür. Tarihi dönemlerden beri önemini ve fonksiyonunu hiç kaybetmemiştir. Bu sebeple gerek köy içinde, gerekse köy çevresinde pek çok mezar ve gömü bulunmuştur. Buna rağmen kazılamamış pekçok mezar vardır Bunların bir kısmı Kıbrıs'ta yaygın mezar yapım anlayışının dışındadır. Sekiz on metre yüksekliğinde ve yirmi-yirmibeş metre çapında yapay tepeler halindedirler. Bu tepe mezarlardan biri de Mehmetçik gölünün kuzey doğusundaki Trulli Tepesi’dir. Bu tepe ile ilgili hikaye 1950’li yıllarda ortaya çıkmıştır. Ellerinde harita ile gelen birkaç İtalyan köye kadar ulaşırlar. Haritaya bakarak tepeyi de tespit ederler. Civarda rastladıkları bir köylüden tarlanın sahibini öğrenirler Ona ortaklık teklif ederler. Ancak henüz İngiliz dönemidir ve mezar kazmak şiddetle yasaktır. Tarla sahibi tepki gösterince İtalyanlar çekip giderler. O günkü olayı yaşayanlardan biri İtalyanlardan sunu öğrenmiştir. Trulli adlı bu tepe, yığmadır. Yığmanın tam ortasında beş metre yüksekliğinde bir sütun (dikilitaş) vardır. Sütunun oturduğu kaide hükümdarın resmini taşır. Kaidenin tam altında da “yedi sekili" oyma basamaklı-merdivenli yolla ulaşılan iki oda vardır. Birinci odadan ikinciye geçen yol kapatılmıştır. Birinci odada Hükümdarın günlük eşyaları vardır. Ama ikinci oda Kıbrıs'ta gömülü üçüncü büyük hazinedir. İnanca göre en büyük gömü Afrodit Hazinesi, İkincisi Kurumanastır’daki Kıral Hazinesi, üçüncüsü de buradaki "altın araba, gümüş tekerlek" hazinesidir. İtalyanlara göre altın arabaya at koşuludur. Hükümdar arabada oturmaktadır. Ve bu arabanın tekerlekleri gümüştendir. Bu servetin hala daha orda bulunduğunu inanılır. Beş Parmak Dağı İle İlgili Rivayet Esirler Mağarası Süveyş Kanal Harekatı ile Çanakkale savaşlarında esir düşen Türk askerleri İngiliz Hükümetince Karaolos (bu günkü (Gülseren) kampına getirilmişlerdi. Onların kontrolü için de İngiliz askerlerinin yanında Doğuda isyana teşvik ettirilen Ermeniler de vardı. Anadolu’daki yenilginin acısını, bu esirleri uçları kurşunlu kırbaçlarla döverek çıkarmaya çalışıyorlardı. Özellikle Atatürk'ün Trablus'a geçerken Mağusa Limanı’na uğrayacak gemide olduğu haberinin duyulması üzerine esirlerin galeyana gelip isyan edeceği korkusunu gündeme getirdi. Esirlere gözdağı vermek için güçlü kabul edilenler kırbaçtan geçirildi. Bunun üzerine 7-8 Türk esiri kaçıp dağlara sığındı. Bunların bir kısmı yakalandı. Üç tanesi ise Melunda köyü merasındaki ormana sığındı. Köyün bir kilometre kadar kuzey doğusunda yol kenarında, yoldan görünen ve fakat kuşku uyandırmayan bir oyuğa gizlendiler. Köylülerin bir kısmı bunları sakladı, yedirip içirdi. Ama bir buçuk yıl kadar sonra birilerinin ihbarı ile yakalandılar. Zengin ama içkici bir Türk, komşu köye gidip içmiş. Gece geç vakit köye dönerken yolu üstündeki kıraçta parıltılar görmüş. Yaklaşınca bir de ne görsün? Bir sürü ev eşyası. Tümü altından, pırıl pırıl.. Gözüne bir ekmek peneveti kestirmiş, sırtına vurduğu gibi gitmek islemiş. Ama mağara aniden kapanmış. Adam oturup beklemiş ağlamış, ama nafile. Aradan tam yedi sene geçmiş, ve yine ayni saatlerde mağara açılmış. Adam çıkmış, kurtulmuş. Çoluk çocuğuna kavuşmuş. Anadolu Sahilinden Yüzüp Gelen Camızlar Eski ismiyle Ksero, bugün Gemikonağı köyünde bir çiftçi darı (mısır) ekermiş her yıl. Fakat her yılın tam olgunlaşma zamanı bilinmez hayvanlar tarafından yenir, yalnız sapları kalırmış. Adam da inek sahibi komşulardan şüphelenir onlarla kavga edermiş. Ama gerek adamın gerekse komşuların hayret ettiği şey basamakların denizden çıkması ve tekrar denizde kaybolmasıymış. Bir yıl adam gece oturup beklemeye başlamış. Gece yarısına doğru denizden gelen derin nefes almalar işitmiş. Bakmışki öküze benzer uzun boynuzlu hayvanlar. Fakat çokluk olmalarından korkmuş. Hemen mahalleyi ayağa kaldırmış. Onlar da gelince bir tanesini yakalayıp boynuzlarına bir dabella asmışlar. Üstüne da "Bu hayvannara sahibolun, bir daha gelmesinner, yoksa hepsini yakalayıp bağlayacayık" diye. O günden sonra bir daha gelmemişler. Çınarlı (Bladan) köyünün bir önemli simgesi de "İncirli Mağara” dır. Bu mağara, Çınarlı köyünün kuzey doğusunda ve köye iki kilometre kadar mesafededir. Büyük bir kalker tepesinin tabanına yakın bir yerdedir. Mağaranın giriş yerinde kendiliğinden bitmiş bir incir ağacı vardır. Bu sebeple adı "İncirli Mağara" diye konmuştur. Mağaranın giriş kapısı demir bir kafesle kapatılmış, kilitlenmiştir. Oraya küçük bir de jeneratör konmuştur. Gereği halinde çalıştırılıp içerisi aydınlatılmakta ve mağaranın içinin görülmesine imkan vermekledir. Dört-beş yıl öncesine kadar, mağaranın tavanından devamlı sular akarken kuraklık yüzünden azalan yağmurlardan dolayı bu sular azalmıştır. Mağara yazın içi serin kışın ise serindir.
|
|
|
![]() |